Yılların Hande’si. Zamanında hepimizin gönlündeki Ruhsar, yıllar içinde birçok farklı karaktere hayat verdi. Şimdilerde de Savcı Süreyya. Elini attığı her rolün altından başarıyla kalkan, yıllar geçtikçe kendisini geliştirmeyi ve yenilemeyi başaran bir oyuncu Hande Ataizi. Bu yıllar içerisinde fitliğinden ve enerjisinden de hiç kayıp vermeden, daima genç kalmayı başaran kadınlarımızdan. Üstelik bir anne! Tüm bu koşuşturma mücadelesinde hayata dair yepyeni kapılar açmayı da ihmal etmiyor. An’da yaşayarak, korkularından uzak ve müthiş bir denge içerisinde her şeyi çözmeye hazır bir düzende ilerliyor. Röportajı okudukça, çekim karelerini gördükçe birkez daha hayran olacaksınız!
RÖPORTAJTUĞÇE ORÇUNUS
FOTOĞRAFELİF DEMİRALP
STYLINGKAYA EFK
KUAFÖRAKIN ÜNAL
MAKYAJ UĞUR KIRAL
BACKSTAGEÜNAL AVCI
DİJİTAL İÇERİK DİREKTÖRÜTUĞÇE ORÇUNUS
KURUMSAL İLETİŞİMMUKADDES KAYA
Tiyatro Bölümü’nden mezun olan ve bugüne kadar şahane işlere imza atmış güçlü bir isimsiniz Hande Ataizi. Ne büyük gurur. Geçmişe dönüp baktığınızda Mum Kokulu Kadınlar filmiyle yakalanan bu çıkış noktasının, sizi bugünlere getireceğini tahmin etmiş miydiniz?
Kendimi bildim bileli hep oyuncu olmak istedim onu biliyorum. Aklımda sadece sevdiğim işi yapmak vardı. Tabiri caizse, meşhur olmayı veya insanların benden imza isteyeceği günleri filan hiç düşünmedim. Meselem başkaydı benim. Belki başardığımı görerek bu meslek bana özgüven kazandırmıştır, kendimden, kişiliğimden, hayatımdan çok ödün vermeden ilerledim. Yanlışıyla doğrusuyla, cesaretli oldum bu konuda. Bu da bi bedel… Yıpranmaya açık oluyorsun, risk alıyorsun aslında. Hayatta seçimler önemli. Başkalarının yörüngeleriyle mutlu olduğumu hissetseydim öyle ilerlerdim herhalde. Bende ona ayıp olmasın, buna ayıp olmasın yerine bana ayıp olmasın var. Bu benim yani. Konservatuara girişimden itibaren organik bir şekilde yoluma devam ettim. Saçmalamaları severim, sağlıklıdır, seni doğruya götürür ama bakıyorum ki genelde herkes süper düzgün ve çok sıkıcı. Ben bir oyuncuyu izlerken farklı tonlar duymak istiyorum, Çok düzgün olarak kendimize haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. İnsan öyle bir şey değil çünkü.
Ama en bomba rolünüz şüphesiz Ruhsar dizisiyle oldu. Küçüktüm ve öyle bir hayranlıktı ki bu, sanki tüm Türkiye Ruhsar’a kilitleniyor, neredeyse hiçbir bölümü atlamıyordu. O zamanların dizi bağımlılığı ile şimdiki dönemi karşılaştırdığınızda, ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?
Bir kere diziler tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi 45 veya 60 dakikaydı. Zevkle çalışılırdı, can hıraş iş yetiştirme derdi yoktu. Senaristler yazarken özgürdü… ‘Şunu yazma, bunu gösterme’yle yaratıcı işler çıkmıyor maalesef. Fark bence buydu. Kısacası sansürsüz dönemin prensesiydi Ruhsar.
Yani bugünlerde ünlenlemeye yeni başlayan bir isim olsaydınız, yine bu kadar ses getirir miydiniz sizce? Malum sayısız yapım, yüksek sayıda yeni nesil oyuncularımız var. Yoksa dönemlerin şansına inananlardan mısınız?
Dönemlerin kaliteleri, dönemlerin hocaları vs. tabii ki dönemler değişken ve sanatın da içinde bulunduğunuz düzenden etkilendiğini Gombriç’ten öğrendik zaten. Daha fazla kanal var, daha fazla her şey var, bir hız var, çeşitlilik var. “Ben bu dönemle baş edebilir miydim “ sorusunun cevabını “bilemem“ olarak yanıtlayabilirim. Belki bakar, çok fazla salak bulup köşeme de çekilebilirdim… Ama sonunda ben yinede kendimin keyif alacağı bir düzen yaratırdım diye düşünüyorum.
Kariyer geçmişinize baktığımızda daima bir projenin içerisinde görüyoruz Hande Ataizi ismini. Dizi, film, sunuculuk… Özellikle sunuculuğa çok yakışan bir duruşunuz var. Bu konuda özel aldığınız bir eğitim oldu mu? Ya da almaya devam ettiğiniz?
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda okudum. Dönemin en iyi hocalarıyla çalışma şansım oldu. Böyle olunca sunuculuğu da bir rol olarak algılıyorsunuz ve onu yapıyorsunuz. Sunuculuk yaparken de sunucuyu oynadım gibi düşünebilirsiniz yani.
Gelelim içerisinde yer aldığınız ve fazlasıyla ses getirdiğiniz son iki diziye; Camdaki Kız’daki Cana ile şimdilerde yayında olan Taş Kağıt Makas’taki savcı rolleriniz. Adeta oyunculuğunuz gıpta edilecek cinsten. Tabii iki rolde de izleyiciyi biraz kızdırdığınız da ortada bir durum. Rollerinizin üzerinize bu kadar yakışmasını nasıl sağlıyorsunuz?
Çok teşekkür ederim, ben kendi potansiyelimin en fazlasını ortaya koymaya çalışıyorum. Koşulların iyisini yaratmaya çalışıyorum. Severek seçiyorum karakterleri ve özellikle farklı olmalarına dikkat ediyorum çünkü gerçekten başka bi hayat serüveni seçiyorsun aslında. Benim o rolü oynamayı istemem lazım. İkincisi de işim için yaşıyorum ben ve oradan besleniyorum. Böylelikle özen göstermek benim için bir angarya olmuyor. Bir karaktere çalışırken kendimden daha fazla ne katabilirimi de hep gözetiyorum ki yaptığımız işin bi farkı olsun. Averaj bir şey olmaması için kafa yoruyorum yani.
Nasıl gidiyor Taş Kağıt Makas? Set ortamınız merak konusu. Malum müthiş bir kadro var dizide.
Evet bütün oyuncularımız kıymetli bu anlamda. Bende böyle bir kadroda yer aldığım için çok mutluyum.
Seyirciyi şaşırtacak savcı hamleleriniz olacak mı? Hazır bir aradayken biraz ipuçları alalım sizden 🙂
Süreyya Savcı da sistemin içinde, her an her şey olabileceklerden. Evet, sürprizli bi karakter.
Tiyatro hayatınızda pek de yer almıyor. İsteyerek mi yoksa içinize sinen projeler olmadığı için mi?
En son Zorlu PSM’de Mehmet Ergen’le ‘Baba ve Piç’i yaptık. Hatta dekor ve kostümleri de Jenny Beavan yaptı. Proje olarak bence güzeldi, fakat sonra hep dizi temposu oldu. Bir taraftan güzel oyun da bakıyorum, şöyle içime çok sinen bir oyun olursa o zaman yaparım tabii. Tiyatro kökenliyim zaten.
Gelelim dijitalleşme konusuna. Malum dünya bu yönde ilerliyor artık. Oyuncuların da birçoğu dijital yapımlarda boy gösteriyor, dünya çapında eğitimler almak için uğraşıyor, Sizin bu konudaki görüşleriniz neler? Sahi nereye gidiyor bu sistem? Bir tıkla her şeye bu kadar çabuk erişiyor olmak, sizi de ürkütmüyor mu zaman zaman?
Beni rahatsız etmiyor açıkçası, olması gereken akış neyse içindeyiz hep. Bu durumun güzel taraflarından faydalanmak lazım. Dijital yapımlar daha özgür hareket edebileceğimiz alanlar sundu sektörde herkese. İsteyen istediği serbest atışını yapabiliyor ve ortaya daha samimi işler çıkıyor.
Bir de sosyal medya tarafı var tabii. Instagram sayesinde herkesin ne yaptığına, gününü nasıl geçirdiğine, nerelere seyahate gittiğine dair fikirlerimiz daima var. Siz bu tarafı nasıl yönetiyorsunuz? Sizin set ortamınızı, repo günlerinizi nasıl geçirdiğinizi oradan takip etmek mümkün mü? Yoksa biraz gizliliği sevenlerden misiniz?
Ben bu konuda biraz izoleyim açıkçası. Rahat bir tipim, neden bütün boş zamanlarımı ifşa etme gereği duyayım ki? Yediğim yemeklerin tabaklarını falan çekmeye de çok üşenirim ben ve zaten hayat fotoğraftan yürüyor farkındaysanız. Ben, benim gibi insanlarla anın tadını çıkarmaya bakıyorum. Kimseye bir lifestyle ispatım yok. Para kapısı olarak görülen ve bunun için feda edilen hayatlar, biraz dozu kaçınca trajikomik bir hale de geliyor bence.
Yıllardır değişmeyen bir fitliğiniz var. Biliyorum, spor hayatınızın çok önemli bir noktasında ama sanki sizdeki biraz da genetik güzellik gibi. Hakikaten pes edip, spor ve beslenmeye dikkat etmediğiniz dönemler olmadı mı veya olmuyor mu hiç?
Hayır olmadı. Spor benim için kahvaltı gibi bir şey. Sağlıklı yaşamak ve güzel beslenmek benim rutinim oldu. Yemek konusunda bir problemim yok çünkü metabolizmam hızlı çalışıyor, ben de onu dengelemeye çalışıyorum. Öncelikler önemli, ben hem fiziksel hem mental olarak bana iyi geldiği için vazgeçemiyorum.
Üstelik hamilelik dönemi de geçirdiniz. Leon da şimdilerde kocaman oldu. Bir kadın olarak erkek evlat yetiştirme konusunda nasıl bir annesiniz sizce? Malum dönem dönem de olsa oldukça yoğun bir temponun içerisindesiniz.
Oğlumun öncelikleri benim için çok önemli, her şeyden önce çocuk sorumluluk isteyen bir şey. Çocuk stabilite ister, kuralı sever. Leon dünyaya geldikten sonra düzenim farklılaştı. Başlarda annelik misyonu benim içimdeki kadınla biraz savaştı ama sonra güzel bi denge kurdum ikisi arasında. Babası ve ben bu anlamda uyumluyuz, Leon da mutlu bir çocuk. Sevgi insanların hayatında çok önemli, güvende hissetmek bi konfor. Benim çocuğuma empoze ettiğim tek şey bu. Hayatta seçimlerini yaparken mutlu olacağı bölümü seçmesi, inandığı şeylerin arkasında durması ve pes etmemesi.
Tabularınız var mıdır? Yıkmak istediğiniz veya iyi ki varlar da beni hayatta tutuyorlar dediğiniz.
Benim bir ayağım toprak, bir elim ateş dengesi içinde. Sana bir şey iyi geliyorsa doğrudur fikrinden ilerliyorum veya tam tersi. Ertesi gün yaptığımdan pişman oluyorsam o toplara az girmeyi tercih ediyorum ya da hiç girmemeyi. Prensiplerim var evet, bunlar beni düzene uyumladığı için onları seviyorum.
Rutinde nasıl bir hayatınız var? Akışta mı kalmayı tercih edersiniz yoksa tam tersi düzen ve program insanı mısınızdır?
Ben full akıştayım. Düzenler bozulabilir, bir takım şeyler ters gidebilir, benim ona uyumlu bünyem var. Yıllar içinde katı olmamayı öğreniyorsun çünkü. Bazı durumlar bizim elimizde değil. Ben savaşçıyım ve savaşı seviyorum.
Bir röportajınızda da okumuştum, insanın kendisine verdiği değerin öneminden bahsediyordunuz. Kendinizi bu denli koruma kalkanına almışken ve değer biçmişken, kırıldığınızda veya köşeye sıkıştığınızda oradan çıkmayı nasıl başarıyorsunuz? Var mıdır tavsiye edebileceğiniz ipuçları
Tekniklerim var. Kafayı diğer tarafa çevirip önce sorundan bi çıkarım, çözüm odaklıyım. Bir şeyler ters gidiyorsa ya bir uyarıdır ya da bu durumdan öğrenmen gereken bir şeyler vardır. Olaylara nerden istersen bakabilirsin, istersen kafanı diğer tarafa çevir, sen bilirsin. Ben çok duygusalım ve ince ayar halimi bile buna çevirebildiysem bunu herkes başarabilir .
Son olarak bazı kelimelerin sizdeki anlamlarını merak ediyoruz;
STİL Yaşam tarzı
SEYAHAT Nefes
OYUNCU Meslek
ÇABA Hayat
GÜÇ Tehlike
DURUŞ Kendi ayakları üstünde
AİLE Hüzün
MÜZİK Aşk
MOLA Daima