Dicle’nin hayata karşı tarif edemediğim farklı bir duruşu var. Yaptığı her işte, çıktığı her rotada farklı bir Dicle’yi görüyorum sanki. Röportajında da dediği gibi içindeki vahşiyi sürekli keşfeden bir insan o. Verdiği her cevap eminiz ki sizin de içinizde bir yerlerde henüz keşfetmediğiniz benliğinize ışık tutacaktır…
Mesleğin üzerine yoğunlaşmadan önce Kadınlar Günü özelinde sormak istediğimiz bazı sorular var. Ülkemizde kadın olmak sana ne ifade ediyor?
Bu sorunun cevabını düşünürken bile içim sıkışıyor. Toplumumuzda ve bence dünyada kadın olmaya biçilmiş roller hala mevcut. Ve biz; hiç birinde derinleşmeden şip şak rolden role geçirilmek zorunda bırakılıyoruz. Güçlü kadınlarız, iyi bir anneyiz, bir çocuğu dünyaya getirmiş ebeveynler olarak tüm sorumluluk bizlerde, bakımlıyız, üretkeniz, yaratıcıyız, patronuz ama bazı durumlarda itaat etmeliyiz, nerede durmamız gerektiğini kesinlikle bilmeliyiz, gücümüzün sınırları var bunu kabul etmeliyiz, hanımefendi olmalıyız, mutaassıp olmalıyız derken içim sıkışa sıkışa üzerimize yapışan tüm bu etiketleri yazsam da bitiremiyorum. Hepsine sadece canım istediği kadarı ile sahip olmak isterken bazen de hiç birini sahiplenmek istemiyorum. Ben benim, kendimi özümsediğim ve sevdiğim kadarı ile. Lütfen artık bizim nasıl bireyler olacağımızın kararını yalnızca biz verelim.
Peki kadın olmanın verdiği his, yaşam enerjine ve yaşama şekline yansıyor mu sence?
İnsan olmanın altını inatla ve ısrarla çizen biri olarak yaşam enerjimi hep içinde bulunduğum koşulların ve gerçekliğin içinde geliştirmeye özen gösteriyorum. Öfkesini yapıcı bir yere taşıyabilen, gerektiğinde vazgeçebilen, bazen sevinçle coşkuyla yaşamı kutlayan bazen de ağırlaşan ve duran ve olana teslim olan biriyim. İçimdeki vahşiyi her daim keşfediyorum ve beni yaratıcılığımla buluşturan bu ilkel benliğimi hep araştırıyorum.
Tam olarak yaptığın meslek nedir? Bir kadın girişimci olarak ne tarz zorluklarla karşılaşıyorsun?
Bağımsız koreograf, yönetmen, çağdaş dans sanatçısıyım. Özellikle uzun yıllardır tiyatro alanında çalışan biri olarak hala patriyark bir sistemin içinde üretim yapıyor olduğumuzu söyleyebilirim. Kadın yönetmen ve yazarların altının sığ bir yerden çizildiğini gözlemleyebiliyorum. Geçtiğimiz sezon prestijli bir tiyatro ödül töreninde adayların isimlerine baktığımda bile tiyatroyu ele geçirmiş erk sistemi görebiliriz. Neyse ki hala en iyi kadın oyuncu adaylığı diye bir kategori var, yoksa yanmıştık… 2024 yılında toplumsal cinsiyet eşitliğinin altını ısrarla çizdiğimiz dünyada bu dağılıma bakılmıyor olmasına bile şaşkınım.
Aynı mesleği yapan erkeklere göre senin kadın olarak farklı açıdan bakabildiğini düşündüğün kısımlar neler?
Kadın olarak değil ama toplumsal cinsiyet eşitliğini önemseyen biri olarak kadınların ve lgbti+ bireylerin alanda görünürlüğüne ve üretimde kolektif olarak herkesin eşit görev tanımlarıyla yer almasına önem veriyorum.
Çok basit bir örnek vereceksem ; Bir koreografide savaş sahnesi var ise bu sahneyi sadece erkeklerle gerçekleştirmekten çok uzak bir yerdeyim. Sahnedeki cinsiyet rollerini, kadın erkek ve tüm bu cinsiyet tanımlarından uzak yerlere taşımanın kıymetli olduğuna inanıyorum. İçimizdeki güç algısını değiştirmemiz gerekiyor. Zayıf, kırılgan ve esneyen şeylerin de güçlü olabileceğine inanmaya başladığımız gün üretim biçimlerimiz yaşam biçimlerimiz de değişecek.
Dünya çapında kutlanan kadınlar gününün ülkemizde de yeterli ilgiyi gördüğünü, önemsendiğini düşünüyor musun?
Hayır! 8 Mart dünyanın birçok ülkesinde şenliklerle kutlanırken biz taleplerimizi, haklarımızı sokaklara bile taşıyamıyoruz. Sesimizi ve talep ettiğimiz haklarımızı duyurmamız engelleniyor. Bugünün bir protesto değil kazanılmış haklarımızı kutladığımız bir şenlik olması gerekirdi. Dilerim topraklarımıza da bu günler gelecek ve hepimiz kendimiz olmanın özgürlüğü ile dans edeceğiz.
Eski zamanlara göre şimdiki nesilde kadınların istedikleri meslekleri yapabilme özgürlüğünün olduğunu düşünüyor musun?
1 ay önce Portekiz’e taşındım ve taksi şoförü, otobüs şöförü, kurye gibi bir çok meslek alanında kadınları görüyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bence bu anlamda çok ciddi adımlar atıyor ve artık kadınları her alanda biraz daha görebiliyoruz ancak yetersiz. Dediğim gibi bizim toplumumuzda halen kadının ‘zayıf’ olduğu algısı ile biçilmiş belirgin roller var.
Geçtiğimiz Ocak ayında ‘’Heybesini Çiğneyen Katır’’ isimli bir tiyatro oyunu gerçekleştirdin. Bildiğimiz kadarıyla geleneksel öğelerin ön planda olmadığı bir iş. Bu tiyatro oyununun hikayesini senden de dinlemek isteriz?
Bana yukarıda sorduğun tüm sorulara aradığım bir yanıt aslında “Heybesini Çiğneyen Katır.” 2015 yılından beri ülkeler arası yürüyerek gerçekleştirdiğim yürüyüşlerimde başıma gelenlerden yola çıkarak; ‘yolda olma’ eyleminin katmanlarını araştırdım. Kadın başına yürümek, bir kadın olarak nasıl korkmuyorsun sorusu, sürekli taciz edilebileceğimin kulağıma fısıldanması ya da birilerinin bir kadın olarak bunu başarıyor olmamı güç sembolü haline getiriyor olması! Ben tüm bunlar olabilirim ben tüm bunlardan bağımsız da olabilirim. Hayatımın kararlarını bu cinsiyet rolleri belirlemeyecek! Oyunda da tam olarak bu ifadelerden yola çıkarak; kendi isimlerimizi, kimliklerimizi kullanarak, yolda olan bir kadının yas ritüeline şahit oluyoruz.
Katman katman o kadın her birimizi temsil ediyor, Iraz oluyor, Simge oluyor, Esmani oluyor, Sevil oluyor, Gizem oluyor, Gizay oluyor ben olmaktan çıkıyor biz oluyoruz ve diyoruz ki; bir insan ömrünü neye vermeli? Soralım, bağıralım, ağlayalım, gülelim, göbek atalım yeter ki ömrümüzü neye vereceğimize biz karar verelim, politik erk sistem değil. Heybesini Çiğneyen Katır’da seyircilerden aldığım en güzel yorum bir başkaldırı olduğu. Sanırım ulaşmak istediğim yer burası idi.
Tiyatroda kadın yönetmen sayısı hala çok az… Bağımsız sanatçılar olarak çağdaş üretim alanlarınız eskisi kadar desteklenmiyor. Bu konuda yaşadığınız toplumsal cinsiyet eşitsizliği hakkında neler söylemek istersiniz?
Sistemsel olarak özellikle son beş yıldır üretim alanlarımız ve sahne alanında kullandığımız dil törpülenmiş durumda. Oyunculukta güzel olan, şaşalı olan bize sunuluyor. Çağdaş metinlere risk alan metinlere ulaşmak çok zor. Kimse çirkin olmayı göze alamıyor. Sahnede hala cinsiyet rolleri çok kısıtlayıcı. Dans dekor kostüm gibi tasarım unsurları halen geleneksel olanı sürdürüyor. Böyle olunca da bizim gibi çağdaş sanat disiplininden gelen sanatçıların alanları kısıtlanıyor ve kendimizi geliştirecek alan bulmakta çok zorlanıyoruz. Kendini geliştiren bir sanatçı kadar kendini geliştiren seyirciye de çok ihtiyacımız var. Lütfen talep edin, bağımsız sanatı destekleyin, duyularınıza hitap etmeyeni görün görünür kılın, kılın ki alan büyüsün genişlesin, risk alanlar çoğalsın. Ancak böyle gelişeceğiz.
‘Beni ben yapan başlıca özelliklerim’ diyebileceğin 3 başlık nedir?
Beni ben yapan şeyleri bulmaya çalışan bir üreticiyim. Bu sorunun cevabını belki beni tanıyanlar daha iyi verecektir 🙂