in

Bir Dünya harikası; St. Petersburg

St Petersburg, Russia - July 31, 2016: People enjoying the sunset on Navy day at Palace square with the Hermitage, the Winter Palace and Alexander Column

Yalnızca Rusya’nın değil, Dünya’nın da en güzel ve en büyüleyici kentlerinden St. Petesburg. Dünya Kupası sürecinde gözler bir süredir Rusya’daydı malumunuz üzere. Kupa finallerinin oynandığı bir kaç kentten biriydi bu şahane ötesi kent. Bu vesileyle özellikle Avrupa’dan birçok konuk ağırladı. İyi de oldu. Çünkü birçok insan için bambaşka bir deneyim oldu bu. St. Petersburg’u tanımak, deneyimlemek eşsiz. Şehir denen olgunun tadına varmak için gidilecek en iyi yerlerden biri burası. Rusların şampiyonayı sahiplenmesi bir yana, düzenlenen sokak organizasyonları, birbirinden ilginç cadde şovları, dev ekranda izlenen maçlar, Dünya’nın dört bir yanından buraya akan turistler için son derece güzel bir izlenim bıraktı. Bir nevi gönül bağı kuruldu kentle ve güzellikleriyle.

Deli Petro’nun çılgın projesi

Devasa Rusya haritasının batı ucundaki bir anahtar ya da bir kilit kent burası. Rusya’nın ikinci, Avrupa’nın dördüncü büyük kenti. Kente Finlandiya Körfezi’nden tatilbudur.com’un ortak çalıştığı Costa Magica cruise gemisi ile girdiğimiz için ilk gördüğüm, devasa bir yapı oldu. Son derece modern, son derece büyük bir yapı. Zaten Avrupa’nın da en uzun gökdeleni. 462 metre. Adı Lakhta Center. Bu yapı Gazprom’un merkez binası. İnşa eden, bir Türk firma. Rönesans İnşaat. Son derece gururlandırıcı. Tarihin nakış nakış işlendiği kentin uzağına, böylesi modern bir dokunuş, son derece güzel açıkçası. Kentse, dediğim gibi son derece ihtişamlı. Hem de cadde cadde, sokak sokak. Hiç boş bir gereksizlik yok. St. Petesburg kültürel bir merkez, evet. Ama o zarif binaların kente nakşedilişi, işte bu kültür başkentliğini hayal dünyasına çıkarıyor. Haliyle, tavrıyla fazlaca şaşırtıcı. Saraylar, tıklım tıkış müzeler, konser salonları, meydanlar, heykeller… Mimarisi tek kelimeyle eşsiz. 18. Yüzyılda, Deli Petro diye bildiğimiz Çar Petro, dehasıyla hayal gücünü bir araya getirmiş ve bu kenti sıfırdan kurmuş. Çalıştığı mimarlar Rus değil, genelde İtalyan. Dolayısıyla İtalyan ve biraz da kuzeyli havayı her bir köşede hissetmek mümkün. Bu imparatorun beyninin kıvrımlarında yarattığı hayal dünyasına giriş yapıp cadde cadde, sokak sokak, bina bina düş gücüne tanıklık etmek, yeryüzünde her insanı fazlasıyla doyumsuz bir şaşkınlığa sürüklüyor desem yeri. Turistler, Alice Harikalar Diyarı’ndaki şaşkın Alice; bu kent dediğimiz yer de, tastamam bir Harikalar Diyarı. Petrograd ya da Leningrad olarak da bilinen St. Petersburg dünyasını keşfetmek için birkaç gün ayırmak yetmeyecek, size baştan söyleyeyim.

Rusya’nın Avrupai kenti
Neva Nehri ve 42 ada üzerine konumlanan köprülerle bezeli, yer yer Venedik, yer yer Amsterdam’ı andıran ama fena halde Rus olan kenti, yürüdükçe daha çok seveceksiniz. Bu aralar “Beyaz Geceler” yaşandığı için hava pek kararmak bilmiyor. Kışınsa durum değişiyor. Beyaz geceler, siyah gündüzlere dönüşüveriyor. Sanırım tek dezavantajı da bu. İnsanları son derece rahat ve huzurlu, meydanlarda, cadde köşelerinde orkestrasını kurup şarkı söyleyen, dans eden tiplere rastlıyorsunuz ki neşe kaynağınız oluveriyorlar hemen. Bakınız, inanılmaz büyüleyici ve çok fazla şaşırtıcı bir şehir St. Petersburg. O kadar ülke, bir o kadar köy, kasaba, şehir gezdim, gördüm; böylesi yok. Nasıl ki futbolun Maradona’sı, Pele’si varsa, nasıl ki fiziğin Einstein’ı, heykelin Michelangelo’su, satrancın Şah’ı varsa, yeryüzünün de St. Petersburg’u var. Aslında sadece şehir deyip geçmek, fena halde haksızlık olur bu şahaneliğe. Tatilbudur.com’la yaptığım muhteşem Baltık Başkentleri Turu’nun ışıltılı parlaklığıyla göz kamaştıran bir Rus pırlantasıydı burası. Benzersiz mimarisiyle baş döndüren St. Petersburg’da, katedrallerden saraylara, müzelerden kalelere, gezilecek yerler ve eğlenceli aktiviteler bir hayli fazla.

Sanata dair her şey burada
St. Petesburg, Rusya’nın Avrupa’ya açılan penceresi. Baltık Denizi’nin kıyısında, Rusya’nın Finlandiya sınırında. Unesco tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınmış durumda. Hermitage Müzesi’nin eşsiz koleksiyonlarıyla sanat severler için de önemli bir çekim merkezi. Rusça’da adı Sankt Petersburg. Moskova’nın 715 km kuzeybatısında bulunuyor. Çar Büyük Petro tarafından, 16 Mayıs 1703’te, Rus Çarlığı’nın Avrupa’ya açılan kapısı olması amacıyla kurulan şehir, 200 yıl Rus Çarlığı’nın başkentliğini yapmış ve 1914–1924 yılları arasında süren Rus İç Savaşı sırasında Petrograd, 1924–1991 yılları arasında hüküm süren Sovyetler Birliği döneminde Leningrad olarak adlandırılmış. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, yeni yönetim kentin adını yeniden Sankt Petersburg olarak değiştirmiş. Şehir, Almanlar tarafından 30 Ağustos 1941 tarihinde kuşatılmış ve tam 900 gün kuşatma altında kalmış. Başkent Moskova’nın aksine Sankt Petersburg, 5 milyonluk nüfusuyla Avrupai özellikler taşıyor. Zaten kuruluş amacı “Avrupa’ya açılan kapı” olma amacını taşımakta. Kurulduğu zaman Çar burayı, Amsterdam, Venedik ve Roma’nın bir sentezi olarak düşünmüş. Geniş bulvarları, köprüleri ve çarlık mimarisinin bazı örnekleri ile kent, zaten Kuzey’in Venedik’i olarak biliniyor. St. Petersburg, malum Batı Avrupa kentleri örnek alınarak inşa edildiği için Rusların geleneksel soğan biçimli kubbelerine rastlamak pek mümkün değil. Fakat Yeniden Diriliş Katedrali (Khram Voskresnia Khristova) hariç. Katedral, Moskova Kızıl Meydan’daki Basil Katedrali örnek alınarak yapılmış. Senato Meydanı, en büyük ve gösterişli meydanlarından biri. Bronz Süvari anıtının olduğu bu meydan, özellikle 1830’lu yılların İtalyan mimarı Rossi’nin tarzını yansıtmakta. Âdet olduğu üzere St. Petersburglu yeni evli çiftler, Donanma Parkı’nın içinde bulunan Petro heykelini ziyaret edip güvercin uçururlar ve şampanya patlatırlar. İşte bu tam bir gelenektir kent insanı için. Şehirdeki ünlü Hermitage Müzesi, Çarların geniş özel sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyor ve kuşkusuz dünyanın en büyük müzelerinden biri. Müze, içinde yaklaşık 3 bin eser bulundurmakta. 2. Dünya Savaşı döneminde, eserlerin bir bölümü trenlerle Moskova Devlet Müzesi’ne kaçırılmış. St. Petersburg sınırları içerisinde yaklaşık 306 müze bulunmakta. Gezilmesi gereken başlıca müzeleri ve parkları ise şunlar; Ermitaj Müzesi, Petergof Parkı, Rusya Devlet Müzesi, Petropavlovskaya Krepost. En büyük caddelerinden biri olan Nevskiy Caddesi de mutlaka görülmeli.

St. Petersburg denilince akla saraylar gelir
Kentin mimarisi son derece ihtişamlı olduğu için yürüyerek gezmek en doğrusu. Upuzun bulvarlar, saraylar, geniş alanlar, dekoratif heykeller ve demir parmaklıklar, halk anıtları, parklar ve bahçeler, kentin görsel imajında elbette ki en büyük paya sahip. Neva Nehri’ndeki köprüler, kanallar ve bentler, St. Petersburg’u diğer dünya kentlerinden ayırıyor. Bu anlamda Kuzey’in Viyana’sı olarak da adlandırılıyor. Lteyny Prospekt ile Vyborgsky bölgesini birbirine bağlayan “Liteyny Köprüsü”, Neva Nehri üzerindeki ikinci köprüdür. Bu köprü geceleri göz kamaştırıcı bir görüntüye bürünüyor. Kent merkezinde yer alan “Catherina the Great Statue” (Büyük Katherina Heykeli), meydandaki en önemli heykellerden biri. Kent merkezinde bulunan “Yaz Sarayları”nın (Summer Palaces) önündeki “Yaz Bahçesi”, kentin en eski parkı. Fontanka, Moika ve Swan Kanalı’nı içine alan ve adını Great Peter’in Yaz Saray’ından alan bu park, müthiş manzaralarıyla dikkati çekiyor. Kentin batısında yer alan “Petrodvores Sarayları”, Peter the Great (Büyük Peter) tarafından inşa edilmiştir. Bulunduğu alanın büyük bir bölümü fıskiyelerle kaplıdır. Grand Palace (Büyük Saray), Büyük Şelale, Su Bulvarı, Monplaisir (Büyük Peter’in orijinal villası) ve daha pek çok muhteşem bina bu haşmetli kompleksin içinde yer alır. Admiralteysky’de bulunan St. Isaac Katedrali, şehrin görüntüsüne renk katan, altın ve granitten yapılma bir kubbeye sahip. Malumunuz olduğu üzere kentte bulunan Hermitage Müzesi, Çarlık Rusyasına ait özel sanat koleksiyonlarıyla dünyanın en büyük müzelerindendir. Kent merkezinde yer alan Rus Müzesi, Rus kültürü ve sanatını yansıtıyor.

Adım başı tiyatro, galeri, kütüphane
Şehir, sanat ve tarihi dokusu ile biliniyor. Şehirde yaklaşık 221 müze, 2000 kütüphane, 80 tiyatro, 45 sanat galerisi ve 62 tane sinema bulunur. Bunun dışında 36 tane tarihi yapısı ve 4000’e yakın heykeli ile Ruslar elbette ki kültüre büyük önem veren yegane ülkelerden. Kent ise, doğal olarak zengin bir kültüre sahip. Tiyatrolar, konser salonları, galeriler ve edebi eserler kent kültürünün olmazsa olmazı. Öyle ki, elli civarında tiyatroya ev sahipliği yapıyor. Dünyaca ünlü Mariinsky Tiyatrosu, kent kültür hayatının merkezi. Mesela Alexandrinsky Tiyatrosu, St. Petersburg’daki en eski drama tiyatrosudur. Klasik Rus Daması’ndan en önemli örnekler burada sergileniyor. Mussorgsky Opera Evi, kentin ikinci en büyük müzikal sahnesidir. Akimov Komedi Tiyatrosu, komedi oyunlarının sahneye konduğu en önemli yerdir. Bolshoy Kukla Tiyatrosu, çocuklara özgü oyunlarıyla ön plana çıkar. Müzikal Salon (Musical Hall), hafif müzik performanslarının kentteki en önemli merkezidir. Bosse’s House (Bosse’nin Evi), Karnaval, Buz Sarayı, Lensoviet Kültür Sarayı, Belediye Kültür Merkezi, Oktyabrsky ve The Philharmonia, kentteki büyük ve modern konser alanlarıdır. Kent, çok sayıda sanat galerisine ev sahipliği yapar. Ross Fotoğraf Galerisi, Art-Gorod, D–137, Mikhaylov Galerisi, Palitra Galerisi ve Anna, kentin sanat merkezlerindendir. Dostoyevsky, St Petersburg için, “Dünya’nın en sakin kenti” demekte. Beyaz Geceler Dans Festivali, Russian Winter Festival, Goodbye Russian Winter Festival ve Osenie Ritmy (Sonbahar Ritimleri) Uluslararası Caz Festivali, kentte düzenlenen ve katılımın son derece yüksek olduğu en önemli festivallerden.

St. Petersburg lezzetleri

Geleneksel Rus mutfağı, kent mutfağının en önemli parçasıdır. Son yıllarda gerçekleşen ekonomik reformla birlikte kent mutfağı, kendini Dünya mutfağıyla entegre hale getirmeye başlamıştır. Kafkas, vejetaryen, Japon, Çin, İtalyan ve Avrupa mutfaklarından lezzetler, kent mutfağının uluslararası yönünün en önemli unsurlarıdır. Pizza ve fast food’un kentin yeme kültürü üzerindeki etkisi, giderek artmaya başlamıştır. Buğday, yulaf ve darı, kent mutfağının başlıca malzemeleridir. Noel hindisi, buğday Kasha, kızartmalar, domuz eti, rengeyiği eti kızartması, ekşi soslu sıcak çorbalar, tuzlu mantar, kızartılmış ördek eti ve etli jöleli Pelmeni, kentin başlıca lezzetlerindendir.

Murat Güloğlu

What do you think?

Written by bestylemagazine

Lazy Sunday ile evlerde her gün Pazar keyfi

Fly Inn Beach’de Lezzet Rüzgarı